22 Şubat 2012 Çarşamba

Bir şiir daha yarım kaldı yazıldığı o küçük kağıt parçasında. Oysa tamamlanır sanıyordum. Yine yanıldım...Kurulan onca cümle, alt alta özenle dizilen onca mısra öksüz kaldı. Bir şiirden daha esirgedim adını, sonunu, noktasını...Saman sarısı bir kağıtta kaldı aklım. Adı olmyan, sonunu bilmediğim, bitmiş gibi duran ama noktası olmayan bir şiirde kaldı. Zaten bu güne kadar beceremedim tam da yerinde nokta koymayı. Sanıyordum ki, her nokta bir sondur. Unuttum her sonun yeni bir başlangıç olduğunu. Her nokta bir şeyler götürür, eksik bırakır beni diyordum. Korkuyordum. İşte bu yüzden, hep başkalarına bırakıyordum noktanın kullanım hakkını. Oysa şimdi anlıyorum ki, onlar sadece nokta koydular. Yerini ve zamanının ben işaret ettim onlara... Ve anlıyorum ki, noktalardan sıkıldım artık. Ve hala korkutuyorlar beni...Dün geceden beri nedense "yazmak" diyorum. Hiç kımıldamadan, elimde kalem; saatlerce önümdeki kağıda boş boş baktıktan sonra, düşünmeksizin "yazmak" diyorum. Kağıdın üzerinde beliren her cümle, her kelime, içimdeki nedeni yok sızıyı alıyor benden. Her harf beni çoğaltırken, içimdekini eksiltiyor. Dün geceden beri "yazmak" diyorum. Sıfatlarımdan arınıp, benim olmayan fiilleri yüklenmek bir yerleren ödünç alıp.Ve şimdi yazıyorum artık... Şimdilerde üzerine kırılacak eşya yazılabilecek tek şey umutlarım. Oysa bir zamanlar sevgimin bile kırılmasından korkardım. Bundan ötürü, bu güne kadar çok kalp kırdım belki. Ama kırdığım bütün kalplerin ortak bir yanı vardı, hepsi kırılgandılar. Seni kırmaktansa hiç korkmadım. Çünkü zaten kırıktın, kırılacak bir yer kalmamıştı kalbinde...Her bir kadından gidişimde (ki onlar gönderdiklerini sandılar) bir şehri de terkettim aynı zamanda. Bütün kadınlarım sadece kelimelerle "kal" dediler. Ağzını kullanmadan kal diyenine rastlamadım açıkçası...Bir kadından her gidişimde, bir şehirden de gittim sanki. Hiç kalamadım büyük şehirlerde. Uzak ve küçük kasabalar çekti beni hep. Ve her kadın bir şehirdi zaten bende.Bir kadından (şehirden) gitmek, yaşadığım çağın mirası bana. Bazan ağlamanın bir işe yaramadığını düşünüp, ağlayınca işlerin düzeleceği şehirler (kadınlar) aradım. Oysa bulamazdım, biliyordum. Çünkü hiç bir şehir (kadın) gözyaşlarımı taşıyacak kadar yürekli değildi.Oysa gülmek bir çok şehirde işe yarıyordu. Ama o kadınlarda da ben kalamazdım.Yanından geçtiğim mezarlıklardan öğrendim bitmeyi. İsimsiz mezar taşlarına, benden giden kadınların isimlerini kazıdım dua etmeden. Ve sonra yaşadığı yerde bıraktım aşkı. Derinlerdeydi şimdi. Aşk yokmuş gibi devam ettim hayata. Bir aşk nasıl bitmişse, öyle bitmişti bütün aşklarım. Sonra bir gün bahar geldi sandım, oysa yağmur mesimiydi yaşanan. Yağmur uyandırdı içimde uyuyanı en savunmasız olduğum anda.Korktum...Korktum, çünkü kırılacak yerlerim var sanıyordum. Yine yanıldım.Yine böyle ansızın bastıran bir yağmur mevsiminde terkedip gitmiştim ilk aşkımı, baharların daha uzun süreceğini sandığım, yağmur yağmaz bildiğim bir başka şehre. Ona hiç bahsetmedim gidişimin gerçek nedeninden. Çünkü o zamanlar ben de bilmiyordum. Onu özledim sonra. Ama artık özlemek için bile çok geçti. Onun da içinde yaşattığı korkuları olduğunu nasıl da atlamıştım. Korkmuştu, en az benim korktuğum kadar. Oysa korkmak için bile çok geçti. Yağmur uyandırdı derinlerde kalan aşkı. Korktum... Korkularımı unuttum sonra. Unutmanın faturasının benim için ne olduğunu bilmeden, yollara düştüm. Bir kaç zamanda geçer sanıyordum ama ben doğruyu bulana kadar, kaç ağlak şarkı beni yaralayacaktı daha. Oysa doğruyu buldum sanıyordum. Ve sanamalarım devam ediyor hala. Ve hala yağmur yağıyor şehre.Çocukluğuma göre çok şey öğrenmiş bir adam olduğumu düşünüyordum o zamanlar. Oysa hayat hiç bir şey öğreneme izin vermedi. Derin bir uykudan uyanmıştımm o zamanlar. Sevmek uyumak gibiydi. Derin uyunabiliyor, derin sevilebiliyordu. Erken ya da geç uyunup, erken ya da geç sevilebiliyordu. Sevmek uyumak gibiydi. Ama dedim ya sadece "gibiydi"... Derin uyunabiliyor ama derin sevilemiyordu. Konu hakkında öğrendiğim tek şey aslında buydu.Ve buna rağmen ben şimdi uyumak istiyorum.Tanıştığım her yeni insana kendimi anlatmaktan yoruldum. Anlaşılmak istedim ben anlatmadan. Sıkıldım... Ama sıkılacak kadar kalmadım hiç bir şehirde (kadında). Sadece yoruldum...Pişmanlık duymadığını söyleyenlere hep şaşırmışımdır. Nasıl pişman olmayabilir insan? Nasıl her yaptığını doğru kabul eder ya da "yaptıysam ben yaptım" der kendine? "İlk sevdiğim kadın hariç, bütün kadınları aldattım" diyememek, benim en büyük pişmanlığım. "Sadece en çok sevdiğim kadını aldattım." benim cümlem.Her an gidebileceğimi saklamadım hiç kimseden. Ama gitmekten de ölesiye korktum. Yalan söylemedim ama çok yalan dinledim. Hiç oynamadım ama çok oynandım. Ve belki çok kalp kırdım ama onlarda az kırılgan değillerdi hani...Seni kırmaktansa hiç korkmadım. Zaten kırıktın ve kırılacak bir yer kalmamıştı kalbinde...Yağmursa, bir bahar mevsimine terketti şehri...

Orhan Veli- Gemilerim (Müşfik Kenter)


Elifbamın yapraklarında
Gemilerim, yelkenli gemilerim.
Giderler yamyamların memleketlerine
Gemilerim, yan yata yata;
Gemilerim, kurşunkalemiyle çizilmiş;
Gemilerim, kırmızı bayraklı.
Elifbamın yapraklarında
Kız Kulesi,
Gemilerim.